Biricik Dostum Şehit Bülent Tuna’ya…
Yağmur yüklü bulutlar gibi doluyum bugün
Yeni bir hazine daha gömdük toprağa
Kabirlere hayat geldi, canlandı ölüm
Yağmur yüklü bulutlar gibi doluyum bugün 
İyiler hep gitti, dilediği yere
Yüreğim üşüyor şimdi, yüreğim yorgun
Öksüz kalmış bir yavru gibi
Şimdi yalnız yüreğim

Göğümden aktı bulutlar ve göçmen kuşlar
Derin uykudayken şehir, gitti dağlar
Sen de gittin be Ahretlik
Gideceğin yere beni de götür, diyemedim

Hatıran gelir aklıma, sonra çocukluğumuz
Bebeğin ağzından düşer gibi
Dökülürdü heceler bir bir
Nağmesi hoşa giden bülbül sayılırdık
Anlamını bilmeden okuduğumuz mushafın
Bu çağda yürüyen taşıyıcısı biz olduk
Dua makamında bestelenmiş mısraların
İçten, riyasız terennümü biz olduk
Ve bir sevdanın ilk tohumları gibi
Çocuk kalbimizde resulü bulduk

Gül yüzünü rüyamızda
Görelim Ya resulallah
Gül bahçene dünyamızda
Girelim Ya resulallah

Sonra sesimiz daha gür çıkar oldu
Yürürken bestelenen marşlarda koro olduk
Toz duman meydanlarda belki güz olduk
Kuruyan dallarda kutlu söz olduk
Lâ ilâhe illallah

Düşmez dilimizden
Sökülmez kalbimizden
En kutlu sözdür bu
Lâ ilâhe illallah

Ve bir hasret düştü içimize
Güllerin vedası süsledi düşlerimizi
Adı şehadet olan bir muştu bulduk
“Şehadet şehadet surûru inkılâbest”
Adı Metin’di ve adı Fuat
Sonra Hâris ve Murat

Savaşa ayarlıydı vakitleriniz
Vedanız hasret olur, yürür içimde
Sesiniz imanın keskin çığlığı
Gün olur, kavgaya dönüşür gider

Ah dedik ah!

Ah ben de olabilsem
Şimdi kardeşimin yanında
Sarılsam ona ve yüzüm sürüversem
Komşu olsam inci tahtına

Bir ateş düştü, düştü içimize de
Onu küllendirmeyen sen oldun
Gideceğin yere beni de götür
Diyemeden gittin be yiğidim
Bana seni hatırlatacak
Taptaze iki fidan bırakarak

Bir yarıştı bu, evet bir yarış
Ötelerden kopup gelen bir yarış
Çarıkları önce Cüheyman giydi
Yarısını sana bırakarak giden
Onun nikahını kıydık ilkin
Ayrılmadan nice düşman kıyıp giden
Cüheyman’dı bir orducuktu
Senin de seçildiğini muştulayan
Taptaze bir haberle gelen, oğlun gibi
Ahdini ve aşkını toprağa değil
Senin kalbine eken

Hep gidiyorsunuz be Ahretlik…
Şimdi muradına eren bir gül de sen oldun
Gideceğin yere beni de götür, diyemedim

Siyah gözlerinde ve karlı saçlarında okudum
Hayatı ve ölümü
İnişi çıkışı, yokuşu düzü
Nimet verilenlerden olmaktı dileğin
Peygamber değilim, dedin
Hele sıddık ya salih
Ve aramızdan cepheye uğurlanan sen oldun
Nimetlerin en güzelini buldun
Ne güzel arkadaştın be Ahretlik
Ve hasüne ülâike rafîka

Dünya yanında küçüldü senin
Ölümün hayata dönüşür gider
Göklerden gelen taze bir haber
Günahsız tertemiz defterin senin

Ey içinde bir ordu yürüten adam
Ey cennetin yolunu öğreten adam
Ey hasretini kafesinden uçuran adam
Ey Körüklü Hoca ve Ey Şehit İmam
Sen yerli, sen şehirli olamadan gittin
Bana seni hatırlatacak
Taptaze iki fidan bırakarak
Gideceğin yere beni de götür, diyemedim

Kutsal bir emanet yetim bebekler
Hüzün bir dağ gibi büyür içimde
Aşkın bedelini öder şehitler
O’ndan gelen O’na kavuşur gider

Yarım kalan sevdaları şimdi kim sürdürsün oy…
İmrenerek bakılsın artık yıldızlara
Kitaba aşkla nasıl bağlanırmış insan
Ölümün tükendiği yerde nasıl yaşanırmış
Ve nasıl saraylar kurulurmuş ölüm üstüne
Ve neden, neden hep dağlara bakarmış gözlerin
Bildik bunu ey şehit imam
Biz seni bilince
Nasıl Allah için yaşanır
Ve nasıl ölünürmüş O’nun yolunda
İnnâ lillâh ve innâ ileyhi raciûn…

Haziran/2001
Ahmet Türkben