Başlangıçta ulvi bir gayeyle ortaya konan her tür çalışma, o bilinç canlı tutulmadığı müddetçe gerçek anlam ve amacından uzaklaştığı için bizi onarmamaktadır. Sorunlarımızın temelinde yatan bir başka sebep de, faaliyetlerin süreç içerisinde yitirdiği anlamlardır; daha doğrusu zihnimizde onlara yüklediğimiz anlamların değişmesi ya da sebat edilmediği için zaman aşımına terk edilmesidir.

Bu çerçevede zihin haritalarımızı da masaya yatırmamız gerekiyor. 
İnsanımızdaki bilinç aşınması ve anlam kayması acaba hangi süreçlerden geçerek bizi başkalaştırıyor?
Aktüel konular gündemlerimizi ve söylemlerimizi o kadar etkiliyor ki, gözümüzün önündeki çöplerin ufuktaki ormanı gizlemesi gibi, hakikat ufkuna kapalı dar ve sınırlı bir zihni şablonu aşamıyoruz. Zihindeki küçücük bir sapma, pratikte büyük sorunlara yol açabiliyor. Hele bu durum âlim ve aydın dediğimiz kesimde söz konusu ise, tahribat daha büyük oluyor.
Bu anlam kaybı, bireysel olarak yapageldiğimiz her işte, ibadette ve amelde olabileceği gibi toplumsal alanda sürdürülen sosyal ve kültürel faaliyetlerde de söz konusu olabilir.
Biz Allah rızası için hareket eden ve Allah’ın dininin yaşadığımız toplumda belirleyici güç olması ve toplumun takva ekseninde dönüşmesi için uğraşan, gayret eden bir cemiyet olduğumuzu unutmamalıyız. Allah’ın kelimesini yüceltme (Îlay-ı kelimetullah) misyonunu gerçekleştirmek için üstün ve canhıraş bir gayretle hareket etme sorumluluğundan da asla vazgeçemeyiz. Bu mukaddes söylemin dışında güncel ve siyasal her çeşit söylem bizi ‘biz’ olmaktan uzaklaştırır.
 
Evet biz,
Bir davadan ve bir sevdadan dem vurmaz olmuşsak;
Kadim ve köklü bir mirasa yaslandığımızı göz ardı edip bütün dünyayı kuşatacak bir medeniyet ufkuna ulaşma gayesini teoriye hapsederek günübirlik ve aktüel hedefler dünyasına dalmışsak;  
Adam biriktirme yerine servet ve makam biriktirme telaşına düşmüş ve sahip olduğumuz güç alanlarını nefsi kaygılara, bireysel ihtiraslara ve toplumsal kabullere esir etmişsek;
Bireysel gelişim eksenindeki önceliklerimizi, toplumsal sorumluluklarımızı öteleyen parçacı bir yaklaşıma feda etmişsek ;
Kavramlarımızı, anlam daralmasına uğratmışsak,
Kısır tartışmalarla, anın vacibini yerine getirmekten geri durmuş ya da sulandırarak gerçek mecrasından uzaklaştırmışsak;
Davet ve tebliğ şuurumuzu kaybetmişsek;
Mukaddes bir derd yüküyle gece gündüz yoğunlaşmamız gereken, insanların hidayetine ya da hayır yönündeki değişimine vesile olma gayemizi gerçekleştirmede yorgun düşmüş ya da bu sorumluluğu terk etmişsek,
Yapılması gerekenler konusunda sürekli bahaneler üretiyor ve mazeretler sarmalında umudumuzu, imanımızı ve imkânımızı tüketmişsek;
Hayatın gerçeklerini Allah’ın ayetlerinden daha geçerli görmeye başlamışsak;
Elbette ortada bir anlam kaybı, bir bilinç aşınması ve bir yürek tutulması var demektir.
Biz değil miydik gökteki yıldızlara imrenip onlar gibi olmayı arzulayan ve bu çağın havarileri olmayı hedef seçen ruhlar?
 ‘Allah’ın yardımcıları kimdir?’ sorusuna kim cevap verecek bizden gayrı?
Nerede hayra çağıran davetçilerimiz, nerede emr-i bil ma’ruf ve nehy-i ani-l münker üzere olan neferlerimiz ve nerede arıtırken arınmaya ve arınırken arıtmaya gayret eden gönül erlerimiz?!
En hayırlı ümmet olmaya namzet olması gerekenler ve ayetlerin muhatabı rabbaniler biz değilsek kimdir Allah aşkına.