Çağın Ebabillerine Selam! 

 

          Gazze’nin çocuk kahramanlarına ithaf 

Sözümü tükettiniz benim…

Ey Mescid-i Aksa’nın  küçük muhafızları !

Siz misket oynamayı düşlerken sokaklarda,

Bombalarla bölündü uykularınız;

Fosfor ve misket bombalarıyla.

Gecenin en zifiri anında,

Çaldılar oyunlarınızı kalleşçe.

Nicedir güneş uzaklaşalı beri

 İnsanlık semasından,

Kapkara kesildi öfkesi zulmün

Ve ekranlara kanınız sıçradıkça 

Karardı insanlığın kalbi

 

 

Ey bu çağın ebabil kuşları!

Hani uçurtmalarınız nerde sizin

Ve hani gökyüzünde,

Özgürlüğe kanat çırpan kuşlarınız,

Nerdedir oyuncaklarınız,

O gülen yüzleriniz nerde?

Canavarlar bastı ülkenizi,

İnsan suretinde.

Ve gökten ölüm yağdırdılar,

Ateş çukuruna dönen ocaklarınıza.

Anneleriniz ninni yerine ,

Marşlar söylüyor şimdi;

Şehadete sevdalı babalarınız,

Ölümü öldürmeyi bekliyorlar yiğitçe.

 

 

Feryatlar yükseliyor,

Filistin’in bağrından.

Bebekler,

Taptaze gömülen bebekler,

Benzini sarartıyor toprağın.

Ve naklen yayılıyor dünyaya,

Zulmün mel’un ve karanlık yüzü.

Çehreler bir sonbahar hüznünü taşıyor,

“Allah’ın yardımı ne zaman !”

Diye iki büklüm bekleşen,

Savaşın örsünde ateş kesilen canlar;

İlahi bir cevap bekliyorlar, sabırla

Ve çağırıyorlar arza,

Görünmez orduları.

 

 

 

Âh, ümmetin yetim coğrafyasının

Başı dik ve onurlu çocukları !

Köpekler salınmış sokaklara,

Taşları bağlayan kim?

Kimdir korkak devlerin üstüne,

Yorganlar çeken,

Ve kimdir bizi aldatan;

Masum bebekler kundakta öldürülürken

Dünya unutmuşken insanlığını,

Ve bir ihanet çemberiyle kuşatılmışken siz…

Görkemli saraylarında,

Altından işlemeli tahtlar üstünde,

Üç maymun suretinde,

Sağır, kör ve dilsiz

Ve yüreksiz seyredenler kim?

 

 

 

Gazze’de yaşanan acılar,

Bir diriliş haberi olarak

Düşüyor ajanslara.

Kutlu bir sancıdır yaşanan;

Fecir vaktidir dostlar!

Gündönümü yaklaşıyor, 

Müjdeler olsun!

Çevresi mübarek kılınan toprak,

Şehitlerle daha da bereketleniyor.

Gözyaşları dua olup

Perdesiz arşa yükseliyor.

 

 

 

Mahzun olma ey kalbim!

Değil mi ki Allah bizimle.

Ve sakın ümitsiz olma,

O’nun rahmetinden.

Küstah kahkahalarla

Boğmaya koyulmuşlarsa da

Ümidin sesini;

Acının kalbine,

Bombalar yağdırsalar da,

Kainat yeni bir güne hazırlanıyor inatla.

 

 

 

Andolsun!

Keşke toprak olsaydım diyecekleri güne.

Suçsuz yere öldürülen çocukların,

Tek tek hesabının sorulacağı güne andolsun!

Andolsun burçları olan göğe,

O va’dedilen güne,

Şahid olana ve şahid olunana andolsun!

Ve kahrolsun Ashab-ı Uhdûd,

Kahrolacağı güne andolsun!

Ölüden diri çıkaran rabbe hamdolsun.

Aziz olana ve izzet verene,

Nusretini esirgemeyip

Zafere erdirene hamdolsun.

 

 

 

Bir yürüyüş daha başladı şimdi,

Gece karanlığında, zulüm karanlığında…

Ebabillerin durağı Gazze şimdi;

Gök açtı kapılarını,

Şehitler kanatlanmış,

Yükseliyor Sidretü-l Müntehaya.

Mescid-i Aksa’dan şimdi Mekke’ye,

Şimdi bütün dünyaya ,

Yayılıyor ebabil kuşları.

 

 

 

Gazze bize bir şeyler söylüyor:

Yeryüzünde hangi mescit göğe bu kadar yakın,

Hangi ana bu kadar çocuk verdi toprağa,

Hangi çocuk bu kadar Filistin,

Ve bir ülkeyi taşıyor,

Minik ellerinde?

Ve yeryüzünde hangi taş,

Bu kadar değerli Allah aşkına?!

 

 

 

Gazze bize bir şeyler söylüyor:

Kundakların şahit bebekleriyle;

Tanka meydan okuyan,

Eli sapanlı çocuklarıyla;

Şehadete ayarlı yiğitleriyle;

Ve toprak gibi öylesine sadık,

Öylesine fedakâr analarıyla,

Gazze bize bir şeyler söylüyor.

 

 

 

Sözüm tükendi benim;

Çağın ebabillerine ömür ver rabbim!..

 

 

Ahmet Türkben

   Ocak / 2009

 

 

 


 

Dünyanın kalbini dinle geliyor adım adım
Dallar meyvaya dursun toprak tohuma dursun
İnsan barışa dursun selama dursun zaman
Sabır savaş zafer. Adım : MÜSLÜMAN.

Erdem Bayazıt

BiRAZDAN GÜN DOĞACAK

                      

Beton duvarlar arasında bir çiçek açtı
Siz kahramanısınız çelik dişliler arasında
Direnen insanlığın
Saçlarınız ıstırap denizinde bir tutam başak
Elleriniz kök salmış ağacıdır zamana
O inanmışlar çağının.
Zaman akar yer direnir gökyüzü kanat gerer
Siz ölümsüz çiçeği taşırsınız gögsünüzde
Karanlığın ormanında iman güneşidir gözünüz
Soluğunuz umutsuz ceylanların gözyaşına sünger.

Gün doğar rüzgar eser bulut dolanır
Rahmet şarkısı söyler yağmurlar
Alnınız en soylu isyandır demir külçelere
Gürültü susar ses donar sevgi tohumu patlar
Sessiz bir bombadır konuşur derinlerde.

Ey bizim sabır yüklü toprağımızın kutsal ağacı
Sen bize hayatsın umutsun mezarlar kadar derin
Bizi tutan bir şey varsa dirilten o sensin
Üzerinde uyuduğumuz yavru kuşların
tüy renkli sıcaklığı.
Ey damarlarımızda donan buz yüklü heykeller
beldesinden
Yıkıntılar sonrası sarındığım şefkat anası
Ey dağları yerinden oynatan ses ey mermeri toz eden
rüzgar
Ey alemi donatan ışık toprağa can veren el.

Gün olur toprak uyanır ağaç uyanır uyanır böcekler
Sarı bozkır titrer çıplak ağaçlar yeşerir gök yıkanır kirli
dumanlardan

Su coşar deniz kabarır canlanır ölü şehirler
Yemyeşil bir rüzgar eser yıldızlar arasından.

Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü
Çatlayacak yalanın çelik kabuğu
Sizin bahçenizde büyüyecek imanın güneş yüzlü çocuğu.

Erdem Bayazıt

 

Gelişine Zeyl

Usul usul gelirsin bilirim
Ayrılığı tadarım seninle
Önce benden bir parça alır
Bir sancı olursun kalbimde
Bir bir eksilir benim dediğim ne varsa
Hiçbir zaman kıymetini bilemediğim
Ve bir kez olsun babacığım diyemediğimi
Alırsın benden, beni de ondan
O zaman, bilirim seni…
Sonra adımların hızlanır
Değerinden hiçbir şey eksilmeyene
Gelir sıra
En güzel hitabın sahibidir andığım
Anamdır, başka ne kelime onu anlatmaya
Candır, canandır, eşsiz bir sultandır
Anamdır, gönlümde hiç dinmeyen
yaramdır
Onsuz kalınca tanırım seni…
Dost bağından bir gül daha koparırsın
Mevsim bahardır oysa
Kanar içim, yanar özüm
Görürüm seni yakından
Kucak açmış mezarlar arasından 
 Sıram gelir, anlarım…
Beklerim gelişini
Kar yağan ve tel tel
Dökülen saçlarımdan
Göğsüme saplanan ağrılardan
Sönen umutlardan
Ve gözümde tüten hatıralardan
Anlarım geldiğini
Duyarım ayak seslerini 
Kalabalıklar arasında
Ya da tenhalarda
Bilmediğim ve kimsenin bilemeyeceği
Bir zamanda
Yarınları planladığım bir anda 
Belki bir trafik kazasında
Kim bilir nasibim varsa eğer 
Bir savaş meydanında
Belki bir can pazarında
Yangının tam ortasında
Alırlar haberimi
Küllerim kalır ardımda
Toz toprak olsa da
Yorgun düşen bedenim
Hasretim alev olur,
Sararım sizi
Dillerde dua olur
Duyarım sesinizi
Perdeler kalkar belki
Düş olur yine de gelirim
Olmadı kokum gelir
Bir cuma rüzgarıyla
Ya da siz gelirsiniz bana
Neyse, siz yaşamaya bakın
Yaşamak bir fırsattır
Kazası olmaz ya
Ağlamak yok ama
Yarım kaldı her şey
Oldu mu şimdi
Ne vardı gidecek
Yaşanacak güzel günler vardı daha
Derseniz gücenirim
Dahası Mevlâ gücenir
Nice güzel günler var elbet
Gün ne demek, asırlar var yaşanacak
Sonsuza akıp giden baki zamanlar var
Sekinet var, huzur var…
Eşim, çocuklarım
Kalan namazlarım, bir de borçlarım
Gözüm arkamda ama
Kalmadı mecalim
Hazır değilsem de
Çoksa da günahlarım
Nadim oldum işte
Daha ne diyeyim
Layık değilsem de  
Güzel ölümlerle al beni katına
Lütfuna muhtacım
Az olsa da azığım
Rahmetini umarım
Ya Hayy…
Ahmet Türkben

İBRAHİM

 

İbrahim içimdeki putları devir elindeki baltayla
kırılan putların yerine yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
İbrahim,güneşi evime sokan kim
hazana durmuş bahçelerim solgun aydınlığında gün
düşmüş çilelerin son yaprağıda kucağına gül
bin nemrut yüklendi omuzlarına bir
bir nemrudun ocağını
bin uşakla harlasalar ateşi
yine dönüşür ibrahime gül
yanmaktadır yakılmaktadır
kor olmuştur yürekler
yeter ihya için bir selamın
Bağdad ile Şam’a gül
bin nemrut yüklendi omuzlarına bir
bir nemrudun ocağını
bin uşakla harlasar ateşi
yine dönüşür İbrahim’e gül
Asaf Halet Çelebi
İYİ GÜNLER İLERDE ANNEANNE
iyi günler ilerde anneanne
            iyi günler ilerde
bense yirmi dört saatlik
            günlerdeyim anneanne

rüyalarında senin ne kıyamet kopuyor
            ne de bir gül düşüyor dalından
sen böyle istersin bilirim
            gülümseyerek anneanne

oysa ne sarışın kızlar
            göz kırpıyor esmer delikanlılara
ne de Ortadoğu
            bir gül bahçesi oluyor

yine de iyi günler
            ilerde anneanne
esmerliğimiz
            kıyamet herkese

halime bakıp üzülme anneanne
            bir bakarsın dayımla beraber
ortak bir iş kurar
            belki bir süpermarket açarız

ne dersin, kasada da
            Muzaffer durur, gülümseyerek
yok yok olur, dandy, pop-corn
            ve kalve çorba satarız.

kahrolsun Amerika deriz sonra
            kahrolsun Fransa Çin ve Mançurya
kahrolur biz böyle deyince
            devr-i daim düzeniyle dönen dünya

Mançurya da kahrolur
            niye kahrolacaksa

anneanne, müzmin 
            başağrılarım artıyor
işte yaşamak bu deyip dostlar
            müttefiklere gülümsediğinde

anneanne, ah anneanne
            çıkış yok ve bu tereke
rahmetli dedemin yüreğinden
            daha eski bir mesele

yüreğimiz bölüştürülemez
            iyi günler ilerde

sade ekmeği bildiğimiz
            günler geçmişte
ve güzeldi anneanne
            şimdi ekmek dile gelse
boğazımızdan geçişine
            utandığını söylerdi

iyi günler yok!
            iyi günler yok anneanne

kıyamet bize
            kıyamet bize
kıyamet bize

kıyam/et bize 

HÜSEYİN ATLANSOY

ÖNDEN GİDENLER İÇİN

Onlar gittiler
Yalnız bir yemin kaldı aramızda
Ben şimdi bu yanda
Kasılmış çıplak bir kurşun gibiyim
Namluda.

Onlar gittiler
Topraktan bir işaret taşıyarak alınlarında
Ben şimdi bu yanda
Gerilmiş bir an gibiyim
Doğumla ölüm arasına.

Onlar gittiler
Gelen zamandan bir haber gibiydiler.

Ben şimdi bu yanda
İçilmiş bir and için bekleyenim
Kurulmuş saat gibi.

Onlar gittiler
Giderken bir muştu gibiydiler.

Erdem Bayazıt