Sevgili Kardeşim,

İnancın beden diliyle ispatı, tevhidin kalp, dil ve davranışla ikrarı, kul ile Allah arasında kurulan bir köprüdür namaz.

Bir kimlik ve kişilik inşâsı, bir karakter ve disiplin eğitimi, bir değişim ve gelişim formülüdür namaz.

Maddiyattan maneviyata, nefsin esaretinden ilahî hürriyete doğru bir yükseliştir namaz.

Saygı ve sevginin alameti, sadakat ve vefanın nişanı, sorumluluk ve duyarlılığın işaretidir namaz.

Diriliş çağrısına verilen bir cevaptır, ta’zimdir, şükürdür, niyazdır namaz.

Özde olan aydınlığın yüze vuran izidir, namaz.

 

 

 

El bağlamak, baş eğmek, boyun bükmektir; secdeye varmak, el açmak, yalvarmaktır ve tüm mahlûkat ile bütünleşmektir namaz.

Ezanla açılan ibadet kapısının duayla ufuklara taşınmasıdır namaz.

Bu ezanlar kime okunur, bu çağrı kimedir, duyanlardan mısın?

Kurtuluş davetine uyanlardan mısın?

Gel kardeşim,

Gel bir vakit din-lenme molası verelim ve kendi içimize dönüp hayat tarzımızı gözden geçirelim, ne dersin?

Hayatımızın akışını namaza göre mi programlıyor ve vakitlerimizi namaza göre mi ayarlıyoruz?..

Namazı aklımızın, kalbimizin ve hayatımızın merkezine sabitleyebiliyor muyuz?

Rasul-i zişan’ın tanımladığı gibi algılayabiliyor muyuz namazı?

“Namaz dinin direğidir.”

“ Namaz, mü’minin miracıdır.”

“ Namaz, Allah’ karşı sorumluluk bilinci taşıyan müttakî kişi için, Allah’a yakın olma vesilesidir.”

“Namaz imanla küfür arasındaki perdedir.”

“Bana dünyanızdan namaz sevdirildi…”

“ Namaz gözümün nurudur.”

Namazın önemini ve değerini ifade eden o kadar çok hadisi var ki Efendimiz’in; yukarıdakiler bunlardan sadece birkaçı.

Peki, Neden namaz?

Çünkü;

Din ancak onunla ayakta kalır,

İnsan hakikati ancak onunla görür ve ancak onunla yücelir.

Kulu Allah’a yaklaştırandır o, inançsızlığa karşı kalkandır o; tabi içtenlikle, inanarak ve hakkıyla kılınabilirse…

Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’inde “ Bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl.( Taha,14) buyurmakla kulluğun nasıl yapılabileceğini gösteriyor.

Mü’min olana bu emri uygulamak yaraşır, iman iddiası ancak namazla ispatlanır.

İslam’ın tertemiz mesajını bizlere ulaştıran peygamberimiz (s.a.s) de nasıl kılacağımızı bize öğretiyor. Kulluğa besmele namazla çekiliyor. Başlangıç o, tabii ki kelime-i şehadetle birlikte. Evet imandan sonra en kıymetli amel, namazdır; kaldı ki :“İman temenniden ibaret değildir.” (Hadis-i şerif)İspatı gerekir, bu da ancak namazla mümkündür. Yani önce namaz, sonra diğer ibadetler…

Kardeşim,

Sözlerden ziyade önemli olan davranışlardır.

Namazın belli farzları vardır, olmazsa olmaz olan. Bu farzlar, her ne kadar daha çok dış şekle ait gibi gözükse de her birinin akıl ve gönülle ilgili bir boyutu vardır ve namaz öncelikle bu boyutta idrak edilmelidir.

Samimiyet, içtenlik ve gönüllülük esastır.

Namaza; maddi ve manevi temizlikle, kıyafet disipliniyle, özel vakit ayırmakla, sadece O’na yönelmekle, O’na kul olma niyetiyle giriş yapılıyor. Bunlar hani o dışındaki farzlar olarak bildiklerimiz. Kalbî ve bedenî bir hazırlıktan sonra içindekiler, yani namaza başlama anıyla birlikte gerekli olan rükünler geliyor. Allah’ın sadece en büyük olduğu idraki ve ilanı, emre amade bir dik duruş ve hazır bulunuşluk, ilahi kelama şeksiz ve şüphesiz bir teslimiyeti dillendirmek, boyun bükmek, eğilmek ve baş koymak ve her şeyden öte O’nu en yakınında hissetmek şuuruyla iki büklüm oturmak.

Her şartın öncesinde sapasağlam bir niyet aranyor.

İşte yüreğimizin ve hayatımızın merkezinde yerini alması gereken bir namazın bu şartları taşıması gerekiyor.

Bunları bilgi olarak bilmenin ötesinde bir bilinç ve duygu yoğunluğu ile davranışa dönüştürüp namaza kilitlenmek gerekiyor. Dünyadan ve dünyalıklardan kopup öteler ötesine çıkılan bir yolculuk; kâinatla birlikte yapılan bir seyr-ü sefer ve ruhun başka alemlere kanat çırpması olarak algılamak gerekiyor namazı.

Mâsivâdan mâverâya açılan bir kapıdır namaz.

Namaz bir anma ve arama gayretidir ve en büyük zikirdir. Anmakla ve aramakla bulunan, başka bulduklarını kaybettirir insana.

“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur. (Ra’d,28)

Namaz bir arınma çabasıdır aynı zamanda. Temizler bizi, arındırır zihnimizi, yüreğimizi ve hayatımızı. Bu arınma olduğu sürece, namaz bize hayır olanı yakınlaştıracak ve bizi şer olandan uzaklaştıracaktır.

“Allah temizlenen kullarını sever.”(Bakara,222)

Peygamberimiz, insanı kirlerinden arındıran bir ırmak benzetmesiyle anlatıyor namazı. Günde beş vakit bedeni temizleyen bir ırmak gibi namazla da mü’minin yüreği temizleniyor.

Kardeşim,

Bizim namazlarımız gerçekten öyle mi acaba?

Bizi her türlü kötü duygu ve düşünceden, çirkin iş ve davranışlardan uzaklaştırıyor mu? Uzaklaştırmalı elbet;çünkü:

“ Şüphesiz ki namaz insanı fuhşiyattan ve münkerden alıkor.” (Ankebut,45) buyurmuş Rabbimiz.

Hakkıyla eda edilen, aklın ve hayatın merkezine çakılarak ikame edilen bir namaz, tutum ve davranışları hayır yönünde değiştirir, değiştirmelidir.

Böylesi namazlar için bir kalp diriliği lazım öncelikle, bir yürek temizliği lazım. İhlas lazım ve sadece ama sadece Allah için kılınması lazım.

“Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin rabbi olan Allah içindir.” (En’am,162) bilinciyle ve katıksız bir samimiyetle namazı hayata taşımak lazım.

Kardeşim,

Bir de namazın derununa dönük bir rüknü var ki, ondan çoğumuz gafletteyiz: O da huşudur.

Evet, huşû ve hudû ile namazı ikame etmeli. Korkuyla, tazimle, Allah’ın azametine yaraşır bir duyarlılıkla kılmalı. Kurtuluşu, ancak bu ciddiyetle kılınacak namazlarda aramalı.

“ Onlar ki namazlarını huşu ile kılarlar.”( Mü’minun 2)

“Onlar, namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.” ( Mü’minun 9)

Öncesinde ve sonrasında bir kalkan olmalı namaz, günahlara çekilen bir set olmalı. Namaz bizi kılmalı adeta. Bizi insan kılmalı, yüceltmeli ve şeytanlardan uzaklaştırıp Allah’la buluşturmalı.

Alışkanlıkla kılınan, âdet edinilmiş bir namaz, bizden uzak olmalı. Genç ve diri olmalı namazlarımız, bize enerji ve hayat vermeli.

“Veyl olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarından gafildirler.”( Maun, 4-5) ayet-i kerimesi ciddi bir uyarıdır kılanlar için.

Gafleti, manevî uyku diye tanımlayanlar, tefsir ediyor bu ayeti. Özünü yitirmiş, ruhunu kaybetmiş bir namaz, bedenler uyanık dursa da ruhun uyku haliyle kılınıyor. İkame edilmiyor; çünkü hayatı ikame etmiyor, aklı ve kalbi onarmıyor, kişiliği inşâ etmiyor…

Yüze çarpılacak bir namaz bu. Geri dönüşümü yok; yorgunluk, uykusuzluk ve aldanma dışında.

“ Nice namaz kılanlar var ki kıldıkları namazdan kendilerine düşen sadece yorgunluk ve uykusuzluktur.”(Buhari) uyarısı gereğince peygamberimizin, namazın içini boşaltmamak gerekiyor.

Yine de namazdan gafil olmaktansa namazda gaflet evla görülmüş. Hiç olmazsa bilinçli kılınan rekatların felaha ulaştırması umulmuş. Yani tam olmuyor diye hepten terk etme tuzağına düşmemek gerekiyor.

Namazın gafletten kurtarılması; rutin ve âdet olarak kılınmasını engellemekle mümkün. Bunun için de kıraatimiz zenginleşmeli, aynı sure ya da ayetlerin dışında, anlamı bilinen yeni ezberler eklenmeli hafızamıza. Bazen rükû, bazen secdeler uzun tutulmalı; özellikle yalnız kılınan namazlarda. Efendimizin yaptığı dualar öğrenilmeli. Her namazı, son namazmış gibi düşünüp bir önceki namazdan daha ziyade kalbi doyuran namazlar aranmalı. Her bir vakitte, daha iyi bir namazı bulma arayışına odaklanmalı.

Namaz kefarettir günahlara. Bir silgi olur, siliverir günahları. Efendimiz (s.a.s) öyle buyuruyor:

“Kim emredildiği şekilde abdestini alır, emredildiği şekilde namazını kılarsa, önceden yapmış olduğu (kusurlu) ameli sebebiyle affolunur. “ (Nesâî, Tahâret 108)

Ve namaz bir teselli olur, hüznü giderir. Sahabe naklediyor:

“Resülullah (s.a.s)i herhangi bir şey üzecek olursa namaz kılardı.” (Ebü Dâvud, Salât 312)

Birlik olmaya, cemaat olup yalnızlıktan kurtulmaya çağırır namaz bizi.

“Rükû edenlerle beraber rükû edin.” (Bakara,43) emrince “biz” olmaya ve toplumsallaşmaya davet eder mü’minleri. Cemaatte rahmet vardır çünkü, yalnızlık ise şeytandandır.

Peygamberimiz (.s.a.s.) hep birlik olmayı teşvik etmiş, namazdaki birlikteliği de bereketle müjdelemiştir.

“Cemâatle kılınan namaz, ayrı kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür.”(Buharî, Ezân 30)

“Kim yatsıyı bir cemaat içinde kılarsa sanki gecenin yarısını ihya etmiş gibi olur, kim de sabah namazını bir cemaat içinde kılarsa sanki gecenin tamamını namazla geçirmiş gibi olur.”(Müslim, Mesâcid 260)

Kardeşim,

Namazdan çalmamak gerekir sonra, bir çeşit hırsızlıktır bu. Evet, Peygamberimiz, rükünleri hakkıyla eda etmemeyi, kısa tutmayı en büyük hırsızlık saymış ve aceleyle geçiştirilen secdeleri de yem yiyen tavuk benzetmesiyle yermiştir.

Namazı tüm erkanıyla; kıyamıyla, rükûuyla, secdeleri ve ara geçişleriyle a ğ ı r a ğ ı r kılmalı. Ta’dîl-i erkâna riayet esastır çünkü. Y a v a ş y a v a ş, acele etmeden sindirmeli onu, iliklerimizde hissetmeli ve namaz esnasında farklı bir insan olmalı.

Peygamberimiz böyle kılardı namazı. Onu namaz esnasında görenler bambaşka boyutlarda olduğunu anlarlardı.

Farzıyla, sünnetiyle, tesbihatı ve duasıyla, peygamberimiz nasıl kıldıysa öyle kılmalı namazı ve illâ tam vaktinde kılmalı.

Ayetle sabittir: “Namaz, mü’minlere belli vakitlerde farz kılındı.” (Nisa,103)

Geçiştirme, aradan çıkarma, erteleme gibi hafife alan tavırlardan kaçınmalı.

“Amellerin en kıymetlisi tam vaktinde kılınan namazdır.”( Buhari) nebevî düstûrunca fazileti vaktinde kılınan namazlarla aramalı.

Bir sonraki vakti özlemek ise çok özel bir durum.

Hadiste “kalbi mescitte asılı kalmak” olarak nitelenen bu seviye, ahirette çok farklı müjdelere ulaşmanın da göstergesi kabul edilmiş.

Allah, kuluna hep merhamet eder, mühlet verir ve yeni fırsatlarla onu dener. Namazı vaktinde kılamayanlar için de kazalarla imkan tanır , bile bile terk etmemek şartıyla.

Uyku, unutma ya da bayılma gibi sebeplerle kılamadığımız namazlar olduysa, onların kazası ertelenmeden hemen kılınmalı ya da telafisine yönelik bir program çıkarılmalı. Her gün en az bir vaktin kazası kılınabilir mesela. Borcumuzun farkında olduğumuzu ve bu hususta samimi olduğumuzu göstermektir bu.

Farz namazlar en öncelikli ve önemli olanları ama bir de artı namazlar var. İnsana ve hayata artı değer katan namazlar. Farzların dışında kılınması gereken, kılanları yücelten namazlar. Zorunlu olanın dışında, namaza doyamayanların, kendi istekleriyle kılarak özel gayret gösterdikleri namazlar. Böylesi namazları Allah, özel ikramlarla ödüllendirir. En büyük ödül ise imanın tadına varmak olsa gerektir.

Teheccüd, kuşluk, duha, evvâbin gibi günün farklı anlarını zenginleştiren nafileler; küsûf, yağmur, tahıyyetü-l mescit, hâcet, istihâre gibi özel şartlara mahsus namazlar yoluyla da tüm zamanlar, namaz bilinciyle yoğrulursa, ömür kısa da olsa namaz onu bereketlendirecek ve sonsuz bir kurtuluşun kapısı aralanacaktır.

Kardeşim,

Namazın bu kadar ciddiye alınması gerektiğini idrak etme hususunda bir hadis-i şerifi de paylaşmak garekir:

“Kıyamet günü, insanların sorguya çekilecekleri ilk amel, namazdır. Kul eğer namaz ibadetinden geçerse sonra diğer amellerine geçilir “(Kütüb-ü Site)

Anlıyorsun değil mi, bu konu üzerinde neden bu kadar çok durduğumu?

Başka hiçbir uyarı olamasa tek başına bu hadis bile insanı namaz kılmaya yöneltmek için yeter, yetmelidir. Eğer ondan geçer not alamıyorsak diğer güzel davranışlarımızın bir değeri kalmıyor çünkü. Bir başka deyişle namaz, yüzlerce ve binlerce sıfırın önündeki 1 gibidir. Diğer bütün iyi ve güzel davranışlara değer katan, işte günde beş vakit kılmaya çalıştığımız bu namazlardır.

Bizlere hayat ve ömür nimetini bahşeden Allah’a(c.c), günlük 24 saatin karşılığını, toplamda 1 saatimizi ayırarak O’nun huzurunda ve sadece O’nun için kılınacak namazlarla ödemek can borcumuzdur, ödemekten yüksünemeyiz. Bu bize zahmet değil, bizatihi rahmettir.

Tabii böyle görebilmek için bir duyguya ihtiyaç vardır. “(Namaz) Allah’tan korkmayanlara ağır gelir.”(Bakara, 42) ayet-i kerimesi işte buna işaret ediyor.

Haşyet, yani Allah korkusu. O’nun büyüklüğü karşısında duyulan bir saygı halidir haşyet. Sevgisini kazanamamaktan ve azabına uğramaktan korkmaktır. Namazı kolaylaştıran da bu duygudur.

Rabbimizi ne kadar tanıyor, O’na ne kadar saygı duyuyor ve O’ndan ne kadar korkuyoruz? Belki de cevap beklenen en temel soru bu olmalıdır.

Başka kusurlarımız, eksiklerimiz olabilir; çünkü insanız. Ancak namazda kusur ve tembellik hata kabul etmez, asla bahanesi olamaz. Gençlikte ya da ihtiyarlıkta, savaşta ya da barışta, hastalıkta ya da sağlıkta, yolculukta ya da evde… her zaman ve her mekanda, her şart ve her durumda mutlaka ama mutlaka hayata taşınması gereken bir ibadet olan namazı kılmamanın asla mazereti olamaz.

Diyelim ki böyle bir cürmü işledik, hemen şimdi pişman olup namaz kılmaya niyetlenirsek bilelim ki:

“Günahından tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir.”(Buhari)

Peygamberimizin bu müjdesiyle arınarak hayatımıza taptaze bir başlangıç yapabiliriz, dahası mutlaka yapmalıyız.

Kardeşim,

Unutmayasın ki;

Kötülükleri namazımız yok edecek.

Allah’ın yardımı namazla gelecek.

Gözler hakikati namazla görecek.

Kalpler huzura namazla erecek.

Namaza önem vermek,

Namaza yürek vermek,

Namaza emek vermek gerek.

O halde şimdi ve her zaman:

“Haydi namaza!”

Kul olduğumuzu ilan etmek için haydi namaza!

İnandığımızı ispatlamak için haydi namaza!

Verilen nimetlere şükran borcumuzu ödemek için haydi namaza!

Kalbimizin arınması ve huzur bulması için haydi namaza!

Allah’ı hatırlamak için, mahşerde hesabımızın kolaylaşması için, kabrimizin cennet bahçesi olması için, ahirette peygamberimize komşu olmak için; dahası insan olduğumuzun farkını göstermek için haydi namaza!

Kardeşim,

Sağır olan kulaklar değil gönüllerdir, aman dikkat!

Belki birazdan ezan okunacak, bizi namaza ve kurtuluşa çağıracak, duyacak mısın?

“İşittik ve itaat ettik.” teslimiyetiyle :

“Ben kulum, sen Allah’sın. Lâyık değilsem de huzuruna geldim, emrini uygulamaya geldim, af dilemeye geldim.” diyecek misin?

Kul O’nun kapısına gider, secdeye varır ve el açar da, hiç eli boş döner mi?

Müjdeler olsun namazla arınanlara, aradığını namazda bulanlara ve müjdeler olsun namazla yeniden doğan ve hayatı dipdiri yaşayanlara!..

“Namazla Yeniden Doğdum ” demişti ya hani, hakikati geç de namazla fark eden bir insan, kitabına da bu adı vermişti, okumuş muydun?

Sahi, sahi sen ne zaman doğmuştun?

Ahmet Türkben