Peygamberimizin, sevginin artmasına dönük selamı yayma tavsiyesinin ne anlama geldiğini ve bu emrin ne kadar mühim olduğunu şimdi daha iyi anlayabiliyorum. Dil ve renk farklılıklarının selam ile nasıl ortadan kalktığını, kalplerin birbirine nasıl yakınlaştığını gördüğümde bizde ağız alışkanlığı haline gelen selamın ne derin mesajlar içerdiğini daha iyi idrak edebiliyorum.

Aynı sevgi artışını Cansuyu’ndan Ömer kardeşimle ve İGMG’den Ahmet Yücel Bey ve Osman Çoban kardeşle olan sohbetlerimizde hissediyoruz. İyiliği paylaşan insanların, fikir ve tecrübelerini de paylaştıkça güzelliklerin çoğaldığına şahit oluyoruz. 

 

Bir başka kesim yerine gidiyoruz. Burada savaş gazileri için kesilecek kurbanlar. Bir grup yaşlı ve onurlu insan geliyor yanımıza. Onlara payları takdim ediyoruz. Keşke diyorum, onlar gelmeselerdi de biz gitseydik evlerine. Hepsinin ellerinden öpüyor ve hayır dualarını alıyoruz.

Bundan sonra iki bölgeye daha gidiyoruz. İstemekten utanan insanlar var burada, yüzlerinden tanınan. Asıl ihtiyaç sahipleri bunlar. Vekaletlerini aldığımız insanların sıcacık selamları eşliğinde etleri takdim ediyoruz. Gönüllerindeki ferahlık yüzlerine yansıyor. Belki senede bir ya da iki kez et pişecek evlerinde. Mahzun ve masum yüreklerin imanlarına güç kattığımızı hissettiren bir manevi hali yaşatıyorlar bizlere. Kurban, anlamına uygun bir yakınlığı tesis ediyor aramızda. “Allah hafız” diyorlar ve kendi dillerince dua ediyorlar bizlere.   
Bangladeş madden fakir ama manen zengin insanlar ülkesi
Nüfusun % 88’i Müslüman olan bu ülkede insanlar İslam’ı çok seviyor ve ona gönülden bağlılar. Müslüman kimliğini taşımaktan onur duyuyor ve bunu en büyük zenginlik sayıyorlar. Camide sohbet ettiğimiz bir yaşlı amca: “ Bizi madden fakir görebilirsiniz; ama manen çok zengin insanlarız.” cümlesiyle Bengal milletinin sosyal ve kültürel kodlarına işaret ediyor.
Erkeklerin ön adı: Muhammed
Peygamberimizin adını, neredeyse erkeklerin tamamına ön ad olarak veriyorlar. Kimlik ya da kartvizitlerde yer alan Md. kısaltmasının Muhammed olduğunu öğrendiğimizde bizdeki Mehmet’ler aklımıza geliyor. Nur’lu pek çok isme de rastlıyoruz. İsim kültürü bizdekiyle aynı. Buna rağmen dini hayatın, yerel unsurların gölgesinde kaldığı söylenebilir. Filmleri, şarkıları, giysileri, özellikle bayan kıyafetleri ve bayanlardaki hızmalar ve alınlara yapıştırılan siyah noktalar Hindu kültürünün görünür sembolleri olarak varlığını sürdürüyor.
Beyazları genelde Hıristiyan zannediyorlar
Girdiğimiz ortamlarda kendimizi tanıtmadan önce bizi Hıristiyan sandıklarını fark ediyoruz. Bunu“Hello” ile karşılandığımız her yerde, verdiğimiz selamın alınışındaki şaşkın ve mutlu yüz ifadelerinden; ya da “Are you muslim?” sorusunun tekrar tekrar sorulmasından anlıyoruz. Hatta bir ara: “Kıyafetimizde ya da görünüşümüzde bir problem mi var ki böyle sanıyorlar.” diyecek kadar kendimizi iç muhasebeye çekiyoruz.
Ziyaret ettiğimiz tarihi bir cami olan Tara camiinde benzeri bir durum yaşanıyor. Cemaat gruplar halinde caminin muhtelif bölümlerinde sohbet ediyor. Biz camiye girdiğimizde yanımıza gençler geliyor. Selam veriyor ve onlarla sohbet ediyoruz. Sohbetin akışı içerinde Türkiye’den yardım için geldiğimizi ifade ettikten sonra hafız olduğumu söylüyorum. Gençler, hayret ediyorlar ve yaşlı bir amcaya beni götürüyorlar. Bu amcanın belli ki dini bilgisi var ya da hafız. Benden bir sure okumamı istiyor. Ben de hangi sureyi isterlerse okuyabileceğimi ifade ediyorum. Alak suresini oku, diyor amca. Ben de tahkik tarikiyle ve İstanbul tavrıyla okuyorum sureyi. Hayretleri bir kat daha artıyor. Bana tuhaf gelse de bu durum, onların hissiyatını anlamaya çalışıyorum. Caminin imamına götürüyorlar beni. Tanışıyoruz. İmamın adı Reşid Ahmed, Medine’de eğitim görmüş, Arapçası mükemmel. Bir müddet Arapça sohbet ediyoruz. Çok fasih konuşuyor ve rahat anlaşabiliyoruz. Hepsiyle kucaklaşarak dualarla camiden ayrılıyoruz.