Yerleşkesinde ilkokul, lise,meslek lisesi, cami ve yetimhane bulunan bir eğitim kurumundayız. İslami Eğitim Kurumu Başkanı Muhammed Abdurrab Bey ve yardımcısı Halilur Rahman Bey bize bu okullardaki eğitim hakkında bilgi veriyorlar. 1500 okula kitap ve materyal desteği veren İslami Eğitim Kurumunun her okulunda 1000’er öğrenci 100’er tane de öğretmen var. Medrese değil, okul statüsünde, bizdeki imam hatip liselerindekine benzer bir müfredatları var. Öğretim dili Bengalce olan bu okullarda 1. Sınıftan itibaren, Arapça ve İngilizce öğretiyorlar. 115 kadar İslami kitapları var ve bu kitapları kendileri yazıyorlar.

Abdurrab Bey’e kamp bölgelerinin de okula ihtiyacı olduğunu söylüyoruz. O da, bunun İslamic Aid aracılığıyla yapılmasının daha uygun olacağını, okul yapıldıktan sonra öğretmen ve kitap temini konusunda kendilerinin yardımcı olabileceklerini belirtiyor.
Bu kurum aynı zamanda 100 kadar da yetimhaneyle ilgileniyor, her yetimhanede 50’şer yetim çocuk barınıyor ve çocuklar bu okullarda eğitim görüyorlar. Buradaki yetimhaneyi ziyaret ediyoruz. Tatil olduğu için az sayıda yetim öğrenciyle tanışıyoruz. Onlara hediyeler verdikten sonra bu güzide kurumdan ayrılıyoruz.
Dakka’dan son izlenimler
Kılga Bagiça denilen mahaldeyiz. Burası şiddetli muson yağmurları sebebiyle taşan nehrin altında kalan evlerini terk etmek zorunda kalan insanların mesken tuttuğu bir yer. 1000 aile yaşıyor burada ve her ailede ortalama 6 kişi var. Tren yolu üzerine kurulmuş çadırlarda yaşıyorlar. Bu kadar yoğun insanın iç içe olduğu bu muhitte sadece 2 tane WC bulunuyor. Durumları içler acısı. Her 15 dk.da bir geçen trenlerden korunmak ise çok zor.
Burigongo nehrindeyiz. Bu nehir, bizim haliç’in eski halini andırıyor. Suyun rengi simsiyah, tüm kanalizasyon suları ve her türlü atık bu nehre akıyor. Ağır bir koku, şehrin içlerine kadar yayılıyor. Ulaşımda önemli bir boşluğu dolduran bu nehirde çok otantik bir manzara var. Bu manzarayı temaşa etmek için Postagola köprüsüne çıkmak gerekiyor. Gidişte ve dönüşte 20’şer Taka vererek bu imkandan yararlanabiliyoruz. Köprüyü geçip birkaç km ileriye gittiğimizde yine bir mağduriyete şahit oluyoruz. Ağaç direkler üzerine kurulmuş tek odalı teneke evlerde yaşayan Bengallerden biraz farklı olduğu hissedilen insanlarla tanışıyoruz. Bizdeki Romanlara benzeyen bu insanlar, yılanlar ve maymunlarla birlikte şehrin caddelerinde topladıkları kalabalıklara gösteriler yaparak geçimlerini temin ediyorlarmış.
Yol çalışmalarında çalışan askerler görüyoruz. Her biri bir ekibin başında çavuşluk yapıyor. Bangladeş’te askerlerin her işte çalıştırıldığını öğreniyoruz. 
Geceleri kaldırımlarda yatan insanlar var Dakka’da. Beş on değil, yüzlerce insan. Üstadın mısralarındaki kaldırımlardan duyulan ses Dakka’da sanki çığlığa dönüşmüş.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi
…  
Yolun ve yolculuğun hakkı babında
Bangladeş, bizden kilometrelerce uzakta olsa da, aslında bize çok yakın. Onların, bizim yardımlarımıza ihtiyacı var, bizimse onların duasına…
Yapılabilecek çok şey var mazlum ve mağdur durumda olan kardeşlerimiz için. Varlıkla imtihan edilenlerin bu noktada sorumluluğu daha ağır. Keşke, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiklerini paylaşma ve infak etme sorumluluğunu herkes yerine getirilebilse; keşke, veren el olmanın insanı üstün kılan keyfiyetini herkes idrak edilebilse; keşke, malın mülkün emanet olduğunun şuurunda olunsa ve bu emanetten yoksullara düşen pay ödenebilse… Çok şükür ki bu imana, sahavete ve şuura sahip insanlar aramızda.    
İHH’nın ve dolayısıyla Türkiye’nin yapabileceği çok iş var. Yeter ki uzak yakın demeden yardım etme duygusunu yitirmeyen insanlar ümmetin yetimlerine ve fakirlerine kol kanat gersin ve yeter ki duyduğundan ve gördüğünden kendini sorumlu hisseden “Ben ne yapabilirim?” duyarlılığıyla karşılık veren insanlar çıksın içimizden. 
Evet, biz şahit olduk mazlumların hali pür melaline ve bu bizim imtihanımız oldu. Tanıklığımızı paylaşmak bizim öncelikli sorumluluğumuz. İyi ki bu sorumluğu yerine getirme konusunda kurumsallaşmış ve ümmetin sorunlarına çözümler üretmeyi kendine vazife bilmiş insanlarımız var ve iyi ki İHH var.
 Kardeşliği ve merhameti sınır ötesi ufuklara taşıyanlara, infak duygusunu daim diri tutanlara, paylaştıkça çoğalan değerleri yaşatanlara, hayır kapıları açan ve hayır köprüleri kuranlara selam olsun… 

Türkiye’ye dönüş
Çıkınımda arzuhallerle dönüyorum ülkeme ve gördüklerim bana emanet. Dilimde Cahit Sıtkı’dan mısralar, sonsöz yerine :
“Bir gün sılaya geldiğimde
Bir şeyler sezersen halimde
Hiç şaşmayasın anacığım
Başımı koyup dizlerine
Uzun uzun ağlayacağım
Bütün insanların yerine“ 
                                                                                                       14 Aralık 2008/Ahmet Türkben